27 Nisan 2012 Cuma

{Eğitim} 1. UIuslararası Bilim Merkezleri & Sürdürebilir Kalkınma Eğitimi Sempozyum

Geçtiğimiz aylarda İTÜ Bilim Merkezi Büyülüyor yazımda İTÜ Bilim Merkezi  sitesini incelerken "1. UIuslararası Bilim Merkezleri & Sürdürebilir Kalkınma Eğitimi Sempozyumu" ile ilgili duyuruyu görmüştüm. Oldukça ilgimi çekmişti. Sempozyum 11-13 Haziran tarihleri arasında İTÜ Gümüşsuyu Kampüsünde gerçekleştirilecek. 


Sempozyumun amacı; 


Bilim Merkezleri'nin eğitim sistemlerindeki fonksiyonlarının uluslararası düzeyde tartışılması ve ülkemizdeki Bilim Merkezlerinin tanınırlılığının sağlanarak uluslararası projelere katılımlarına imkan sağlamaktır. Bu çerçevede sempozyumda, Bilim Merkezlerinin yapısı, içeriği, bulundukları ülkelerin eğitim sistemlerindeki fonksiyonları ve Sürdürülebilir Kalkınma Eğitimi çerçevesindeki önemli rollerinin, ulusal - uluslararası düzeyde tartışılarak, evrensel optimum Bilim Merkezi anlayışının geliştirilmesi ve ulusal/uluslararası araştırmacılar ile öğretmenlerin dikkatinin konu üzerine çekilmesi hedeflenmektedir. 
(Sempozyumun web sitesinden alınmıştır. )




Sempozyumun afişinde sempozyumda ele alınacak konu başlıkları, yapılacak atölyelere yer verilmiştir. Sempozyumun en çok hoşuma giden tarafı ilk olmasının yanı sıra öğretmen adaylarına ücretsiz olmasıdır. Genellikle göz ardı edilen bir şey var ki sempozyumlar, kongreler belli kayıt ücretleri ile katılınan yerler, ancak öğretmenlik mesleğine henüz başlamamış, hatta henüz bu mesleği keşfetmekte olan bir öğrenciye yani öğretmen adayına bu ücretler oldukça fazla gelmektedir. Tüm kongreleri bırakın en fazla 1-2 kongreye ya da sempozyuma katılabilir. Aslında o kongrelerde esas katılması gereken, en çok yarar sağlayacak olan akademisyenlerden çok uygulayıcılar, yani öğretmenlerdir ve tabi ki gelecekte uygulayacak olan öğretmen adaylarıdır. O yüzden 1. UIuslararası Bilim Merkezleri & Sürdürebilir Kalkınma Eğitimi Sempozyumunun tüm öğretmen ve özellikle de öğretmen adaylarına ücretsiz olması sevindirici (;  

Sempozyumun sitesinde gerekli tüm bilgiler mevcut, tıklayıp öğrenebilirsiniz. Dinleyici olarak katılmak isteyen öğretmen ve öğretmen adayları; scsturkey@yahoo.com adresine  ad, soyad, çalıştığınız kurum ve il bilgilerinizi içeren e-posta atmanız yeterli!!! Elinizi çabuk tutun, 30 Nisan son gün (; Bu kategoriye uymayanlar da sempozyumun web sayfasındaki kayıt bölümünden bilgilere ulaşabilirler... 

Tarihlerin hafta içi olması ve o tarihlerde müsait olup olmadığıma emin olamazsam da kaydımı yaptırdım ve sempozyumu merakla bekliyorum (; 

S.D. 


26 Nisan 2012 Perşembe

{Tiyatro} SelFest'12- 1.Günde Not Edilenler

SelFest'12 İstanbul'un Arzunun Onda Dokuzu oyunu idi. Oyun hakkında görüşlerimi daha önce paylaşmıştım. 1.etkinlik günümde gözüme çarpanlara, aklıma, not defterime, fotoğraf makineme kayıt edilenlere geldiğimizde ise;


***Fünikülerin Taksim durağındaki Füniküler Yapım İnşaatı fotoğrafları çok sevimsiz değil mi? Artık Füniküler eskidi, duvarları başka fotoğraflarla, resimlerle dolsa ne güzel olur. İBB sözüm sana!


***Fünikülerin Kabataş çıkışında harika bir İstanbul fotoğrafı ile karşılaştım.




***Kabataş'ta Şehir Hatları'nın Boğaz Turları ile ilgili afişlerini görünce geçtiğimiz sene Sezsel By Sezgi ile geçirdiğimiz harika nostaljik boğaz turu,








***Adalarla ilgili afişini görünce ise Aylom'la Ağustos ayında 3 günlük Büyükada tatilimiz aklıma geldi. Gönül ikisini de istedi (:






***Çıkan fırtınanın çatı, masa, tabela ne varsa önüne katıp uçurduğu gündeki İstanbul Boğazı...




***İnsanın içini karartan İstanbul...



***Son günlerde tiyatroseverleri allak bullak eden yönetmelik değişikliğine İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği'nin oyun girişinde dağıttıkları bildiri... Ekleyeceğim tek cümle: Sanatı sanatkarlar yapmalı, bürokratlar değil...





*** Şehir Tiyatroları'nın 98 yıllık geçmişi olduğunu biliyoruz, şu fotoğrafta ne güzel anlatıyor değil mi? Değişen mimari yapılar, değişen toplum, değişen kültür, değişen sosyoekonomik durumdan etkilenmeyen 98 yıllık Şehir Tiyatroları.


***Otobüste yanımda oturan hanım; Robert Jordan'ın Gogun Çocukları kitabını okuyordu büyük bir ilgiyle.




***Şehir Tiyatroları Emekçileri... O gün de vardı, bugün de olmalı, gelecekte de! Hakkettikleri yerde ve koşulda...






*** İBB Şehir Tiyatroları web sayfasına "Sahnelere Nasıl Gidilir?" bölümü koymalı, çok basit yol tarifleri ile farklı sahnelere ulaşma imkanını bizlere sunmalı.


***Ayrıca Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi'ni ancak binanın önüne gelince tabelası ile karşılaşıyorsunuz, belli uzaklıkta belli noktalara yönünü tarif eden tabelalar asılmalı. Bu yazdıklarımda sanmayın ki kayboldum, sadece bu kadar kolay gidebilecek bir sahneyi Zeynep Kamil Hastanesi mevkini çok iyi bilmediğimden yıllardır gitmemişim, üstünde durmamışım. Ona yanıyorum.


SelFest'12 1. gününde kaydedilenler bu kadar. SelFest'12 2. gününde neler yaşandı, neler izlendi, ne düşünüldü... En kısa zamanda (;


S.D. 

24 Nisan 2012 Salı

{Eğitim} Fen-Edebiyat ile Eğitim Fakültesi'nde Yaşananlara Dair

Bugün Tekirdağ'da geçen harika tatil sabahında Twitter'dan öğrendiğim Fen-Edebiyat Fakülteleri gelişmeleri ile ilgili iki satır diyecek sözüm var. Bu konu ile ilgili uzun zamandır yanlışlar ve aksaklıklar olduğunu düşünüyor, bunun nasıl önüne geçilmediğini hatta 2-3 yıl önce getirilen haklarla birlikte bu yanlışın daha da artmasına nasıl göz yumulduğunu merak ediyordum. 


YÖK'ün aldığı kararla artık Fen-Edebiyat Fakültesi mezunları pedagojik formasyon alıp öğretmen olamayacaklar. Eğitim Fakültesi mezunu olarak, öğretmenliğin çok önemli bir meslek olduğunu, o mesleği icra edecek kişinin yani öğretmenin donanımının yeterli, ihtiyaçlarının da tam olarak karşılanması gerektiğine inanmaktayım. Ne yazık ki ülkemizde ÖĞRETMENLİK mesleğini yapacak tek ve en yetkili yerlerin Eğitim Fakülteleri olmaları gerektiği göz ardı edilmekte, öğrencileri eğitecek, yön verecek öğretmenlerin ruhsal durumları, istekleri, inançları önemsenmemekte, Fen-Edebiyat alanında istihdamın yeterli olmayıp öğrencileri eğitim alanına yönlendirerek, bu alanlar cazip hale getirilmekte, Fen-Edebiyat fakültelerinin bilim insanı yetiştirme amacını öğretmen olma hakkıyla unutturulmaya çalışılmaktaydı. 


Öğretmenliğin sadece alan bilgisinden ibaret olduğuna inanan kurum, kuruluş ve yetkili bolluğundan ötürü bugün çeşitli eğitim kurumlarında, hatta MEB'e bağlı devlet okullarında bile öğretmenlikle alakası olmayan kişilerin öğretmenlik yaptığı bilinmektedir. Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının öğretmen ihtiyacı olduğunda atanması şeklinde yapılacağı kararında ise sizce bir inandırıcılık var mı? Devlete girmek için, okul kapılarından tüm hakları elinde girebilmek için bekleyen o kadar çok ÖĞRETMEN varken... 


Lisansüstü eğitimde bir arkadaşımın bizlerle paylaştığı, eğitim alanında bir akademisyenin "12'yi 2'ye böldüğümüzde sonucun 6 olacağını herkes bilir, ancak bunun nasıl öğretileceğini ÖĞRETMENLER bilir." sözü ÖĞRETMENLİK mesleğinin önemini çok açık ve net bir şekilde anlatmaktadır.


Fen-Edebiyat fakültelerinin mezunlarının o alanda yetişmiş uzman kişiler, bilim insanları olması gerekirken günümüzde oluşturulmayan istihdam alanları sebebiyle Fen-Edebiyat fakültesi mezunlarının çoğu sadece üniversite mezunu olma vasfıyla iş bulmaktadır. Bilimsel çalışma yapmaları, uzmanlaşmaları sağlanamamaktadır. Ne kötü...       


Eğitim alanında, öğretmenlikte, öğrencileri, öğretmenleri, velileri yani toplumu etkileyecek gelişmelerin bıçak keskinliğinde olması ne yazık ki duyguları, hayalleri, hedefleri olan sadece bedeni değil ruhu da olan insanı sarsmakta, allak bullak etmektedir. 2005 yılında değişen öğretim programlarında da, 4+4+4 eğitim sisteminde de, 2006 yılında ÖSS sisteminin tek oturumda iki sınav uygulamasında da, 2010 yılında ÖSS'nin ikili uygulamalarına dönülmesinde de, YGS'nin OKS, OKS'nin SBS'ye dönüşmesinde de olduğu gibi... Bıçak keskinliğinde yapılan her değişimde hele ki eğitim alanında, toplumun eğitim sistemine, devlete, hükümete, öğretmenlere inancı, hatta öğretmenlerin eğitim sistemine, bağlı oldukları bakanlığa karşı güvenini sarsmakta, ruhsal dengesizliğe, şaşkınlığa, karamsarlığa ve korkulara itmektedir. 


Eğitimle uğraşan, eğitim politikaları üreten kişilere YAPTIKLARI İŞTE İNSANIN TEMELDE OLDUĞUNU, YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİN MEKANİK BİR AKSAMDA "RESET" TUŞUNA BASILIP YENİ GÜNCELLEME YÜKLENMESİ KADAR KOLAY OLMADIĞINI, ÖĞRETMENİN DUYGUSAL, RUHSAL DURUMUNUN EĞİTİM YAŞAMINI ETKİLEYECEĞİNİ unutmamalarını hatırlatıyorum. 


EĞİTİMİNİN İNSAN HAYATINDA ÇOK ÖNEMLİ OLDUĞUNU VE YETKİN KİŞİLERİN ÖĞRETMEN OLMASI GEREKTİĞİNİ, ÖĞRETMEN EĞİTİMİ KADAR ÖĞRETMENLERİN MESLEKİ HAYATLARINDAKİ GELİŞMELERİNDE DESTEKÇİ OLUNMASI GEREKTİĞİNİ düşünüyor, günümüzde ve gelecekte ülkemiz için, ülkemizin eğitimi için güzel ve emin adımlarla atılmasını temenni ediyorum.  

20 Nisan 2012 Cuma

{Eğitim} 2. Yeni Nesil Eğitim Konferansı

Eğitimle o kadar iç içeyim ki eğitimle ilgili haberleri bazen yazmayı ve anlatmayı es geçebiliyorum (: 
Güzel bir haberi sizlerle paylaşmak istedim. Geçen sene bu zamanlarda İstanbul Üniversitesi ile Doğa Koleji'nin ortaklaşa hazırladıkları 1. Eğitimde Değişim Hareketi'ne İstanbul Üniversitesi'nde katılmıştım. Yeni bir heyecan ve yeni bir telaş yaşanıyordu geçen sene, ilk olması sebebiyle... Öğretmenlerin güzel projelerini anlattıkları, uzman kişilerin de çeşitli konularda sunumlar yaptıkları güzel bir gündü. Geçen sene küçük bir kadro ile, çekirdek bir grup vardı. Genel olarak birbirini tanıyan öğretmenler ve eğitimciler vardı. Bu sene daha geniş ve farklı bir kitleye ulaşması dileğiyle... 


Katılmak isteyenler için detaylı bilgiler linki tıklamaları yeterli: http://www.egitimdedegisimhareketi.org/index.php




Ben geçenlerde kaydımı yaptım, hatta işimdeki eğitim koordinatörlerimizle de haber verdim, birlikte katılalım diye. Bu gün gelen telefonla kendime geldim, Eğitimde Değişim Hareketi'nin gerçekleşeceği günde (5 Mayıs) Mind Lab öğretmenleri olarak Uluslararası 6. Mind Lab Olimpiyatı Türkiye Turnuvası'nda yerimizi alacağız. 5 Mayıs'ta  Mind Lab Türkiye Turnuvası'nda olacağım yani bir daha ki seneye görüşürüz, Eğitimde Değişim Hareketi (; 


S.D.



19 Nisan 2012 Perşembe

{Tiyatro} Arzunun Onda Dokuzu/ Şehir Tiyatroları

SelFest'12 dün başladı ve ilk etkinliği de Arzunun Onda Dokuzu oyununu izlemekti. İlk etkinlik için gerçekten çok iyi bir oyun seçmişim, tiyatro hayattan beslenir, bizi anlatır bize ama bu oyun tıpkı "Rosenbergler Ölmemeli"* oyununda da olduğu gibi gerçek yaşamdan ve çok yakın bir tarihten hepimizin bildiği bir geçmişi anlatıyor. 

Geçmiş... Geçmiş olabilir mi 9 yıl önce yaşanan ABD- Irak savaşı... 9 yıl önce yaşanmış ve bitmiş midir? O savaş zamanında çocuk olanlar yetişkin, bebek olanlar çocuk olmuştur, yetişkinler... Olayın tanıkları, şahitleri, susanları, ses çıkaranları, kaçanları, savaşanları yetişkinler... Silahın, ölümün, kurşunun hayatlarının bir parçası oldukları günler... 9 yıl sonra yani bugün hayatla bağlantıları ne durumdadır acaba Irak insanlarının? Umutları, hayal ettikleri nedir acaba? Var mıdır?


Savaş öncesi yaşamları nasıldı peki? Her şey yolunda mıydı? İnsan insan mıydı, kadın kadın mıydı o memlekette? !!!  


(Afiş: İBB Şehir Tiyatroları web sitesinden alınmıştır. )

Oyun yazarı Heather Raffo diyor ki "Kolay mı Amerikan desteğiyle Saddam yönetiminde 30 yıl yaşamak, İran ile savaşta 1,5 milyon kayıp vermek, 13 yıl yaptırım sıkıntısı çekmek ve Amerikan ateş gücü altında iki savaşın mağduru olmak..."
(Oyun kitapçığından alınmıştır.)

Arzunun Onda Dokuzu oyunu insanın maddesel, dünyevi kazançlar uğruna nasıl da hor görüldüğünü, yaşamın çıkarlar uğruna ne boyutlarda yaşanacağını, insanın insanlıktan çıktığını anlatan bir oyun. 


Yaşamın ta kendisini yazan ve sırf bu savaşı yazmak için  Heather Raffo 11 yıl Irak'a gidip gelmiş, araştırmalar yapmış, pek çok Iraklı kadınla görüşmüş... O kadar belli ki gerçeklerin yazılıp, fazla bir kelam üstüne eklenmediğine... 


İşte o gerçek oyunda ve oyun sonrasında kolay hazmedilmiyor, kabul edilemiyor...
Zor, zormuş hem de çok...


Oyunun yönetmeni Arif Akkaya'nın güçlü anlatımı ve büyüleyici prodüksiyonu ile, oyuncuları Hikmet Körmükçü,Hasibe Eren ve Bensu Orhunöz'ü tebrik ediyorum. Özellikle de, ilk defa izlediğim ve her kadın karakteriyle farklılaşan, gitgide büyüyen Hikmet Körmükçü'yü.


Pazar gününe kadar Kerem Yılmazer Sahnesi'nde, fırsatınız varsa mutlaka izleyin, mutlaka... 


S.D.


*Şu an ne yazık ki telif hakkı ve oyunun tarihi çarptırdığı gerekçesiyle oyun Şehir Tiyatrolarında sahnelenmemektedir. 

18 Nisan 2012 Çarşamba

SelFest'12 Başlıyor!!!

Yazılacaklar, okunacaklar, yapılacaklar beni bekler. Beklesin, istedikleri kadar beklesinler. Hazır olana, aklım ve kalbim "hadi" diyene kadar bekleteceğim onları (: 

Ve her şey dursun, işte şimdi, şu an, şu dakika!!! 

Yazın hayalini kurduğum, aylardır ertelenme eşiğine takılan "SelFest" bu gün başlıyorrrr!!!

(: 


SelFest'12; bana özel, keyfime özel festival, teması da Gez-Gör-Eğlen. 

İlk etkinliği Kerem Yılmazer Sahnesi'ndeki "Arzunun Onda Dokuzu" oyununu izlemek (;

SelFest'12 ile hem gezilecek, hem eğlenilecek, hem durup düşünülecek, hem oturup izlenecek, hem  de oturup sohbet edilecek... 

Bana özel dediysem de illa tek başıma olmayacağım, benimle birlikte Gez'enler, Gör'enler, Eğlen'enler de olacak. 

Katılmak için "Nereye gidiyoruz?" sorusu yeterlidir ((: 

Sevgiler

S.D.  

10 Nisan 2012 Salı

{Tiyatro} Öteki/ Emek Sahnesi

filmmor/ 70- 80- 90 Masum, Küstah, Fettan yazımda da dediğim gibi nedense üç hafta önce İstanbul ve İstanbul trafiği bana azıcık oyun oynuyordu, ya geç kalıyordum ya da kıl payı yetişebiliyordum. Böyle durumlarda ne yazık ki gevşek ve rahat tiplerden değilim, geç kalma zamanlarımda nereye olursa olsun gayet panik ve stres halinde oluyorum ); Vee yine kıl payı yetişmenin, yanlış tarifle kaybolduğum bir Cumartesi idi Emek Sahnesi'ne yolculuğum.


Neyse ki üç günlük bir durumdu, şimdi her şey eskisi gibi (;


Emek Sahnesi'ne nefes nefese, az biraz da, kaybolma sebebiyle tenha yollardan geldiğim için, korka korka vardım ve beni bu her köşesinde kaybolduğum duvar karşıladı... Bu duvarın aynısı tuvalette de mevcuttu, insanın o tuvaletten çıkası gelmiyor, net ((: 


* Fotoğraf;  missmarmelat tarafından çekilmiştir. 


Emek Sahnesi Kadıköy, Hasanpaşa'da yeni açılan, güzel insanların bir araya gelip kurdukları, emek harcadıkları, Pınar Yıldırım'ın sahibi olduğu güzel bir tiyatro sahnesi...



Emek Sahnesi Oyuncuları'ndan arkadaşım Zey' (Zeynep Çelik) den dolayı sahnenin kuruluşunu, hayallerini, dökülen terleri, harcanan zamanları iyi biliyorum. 


Pınar Yıldırım'ın sahneye koyduğu, Pınar Yıldırım, Hasan Karakurt ve Mehmet Kala'nın yazdığı, söyleyecek sözü olan bir oyunla açılışı yaptılar: Öteki  



 *Oyun Afişi. Emek Sahnesi Web Sitesi'nden aldım. 

Öteki oyunundan önceki akşam Ben Bertolth Brecht oyununu izledim. İki oyunda beni aldı, sardı, sarmaladı ve sarstı, bıraktı resmen. İki oyununda söyleyecek o kadar güzel sözleri ve o sözleri öyle güzel deyişleri var ki... İki oyunda da oturduğum koltuk bana dar geldi, boğazda oturan yumru gitmez oldu... 


Gösterilen emeğe, çabaya, tiyatronun farklı mekanlarla farklı dünyalara, farklı köşelere ulaşmasına, iyi bir şeyler yapmak için bir araya gelmiş emekçi insanların üretken paylaşımlarına hayranım ve saygım sonsuz... 


Tertemiz duygularla, iyi niyetlerle yürekten istenenler ne ise insan bir gün o gerçekliğin içinde buluverir kendini bence...


*Arabada az biraz sallanırken çektiğim az biraz bulanık fotoğraf, missmarmelat tarafından çekilmiştir.


Emek Sahnesi'nin oyunu, oyuncusu, yaşanmışlığı, emeği bol olsun, bereketli olsun... Bi' gidin görün Öteki Oyunu'nu ve ötekinin ne demek olduğunu, öteki dediğimizin neler yaşadığına şahit olun...


Tiyatro emekçilerine, tiyatro sevdalılarına hatta tüm emekçilere sevgiler, saygılar (; 


S.D.